31 Temmuz 2025, Istanbul
GİRİŞ: GÜNEYDOĞU ASYA’DA JEOPOLİTİK ZARLAR VE ENERJİ MATRİSİ
Jeopolitikte, iki zarın da altı geldiği anlar vardır. Bu, düşük olasılıklı ama etkisi yüksek olayları sembolize eder. Ancak günümüz küresel sisteminde bu “çift altı” sadece bir tesadüf değil; belirli altyapısal eşiklerin, enerji talep/arz eğrilerinin ve tedarik zincirlerinin kırılganlığının kesişim noktasında ortaya çıkan “zorunlu” bir kırılmadır.
Bu durum, bir ülkenin enerji talebinin zirveye ulaştığı, tüm ithalat rotalarının aynı anda açık, güvenli, ekonomik ve kısıtlamasız olduğu; stratejik rezervlerin tamamen dolu olduğu; uluslararası LNG fiyatlarının düşük seyrettiği ve büyük rakiplerin başka yerlerde dikkatlerinin dağıldığı nadir ama altın değerindeki bir uyum gibidir.
Güneydoğu Asya’da gelişen dinamikler sadece bölgesel gerilimler değil; küresel güç rekabetinin en dinamik cephelerinden biri olarak hızla stratejik planlamanın merkezine oturmaktadır. ABD’nin askeri konuşlandırma politikaları ve Çin’in ekonomik genişleme stratejileri, Tayland-Myanmar-Kamboçya koridoru boyunca çarpışmakta ve bölgeyi bir tür jeopolitik poker masasına dönüştürmektedir.
Catherine Deneuve’ün başrolünü oynadığı “Indochine” filminin melankolik atmosferi, eski bir imparatorluğun çöküşünü ve geleceğe dair belirsizliği yansıtmaktadır. Bugün, Güneydoğu Asya’da yükselen gerilimler benzer bir jeopolitik belirsizlik hissi uyandırmaktadır. Ancak bu kez mesele, bir sömürge mirası değil; ABD-Çin rekabetinin küresel satranç tahtasında yeni bir piyon olma potansiyelidir. Bu bağlamda, stratejik Guam adası sadece bir askeri üsden daha fazlası olarak görülebilir; genişleyen jeopolitik hesaplamaların şifreli sinir merkezidir. Guam’dan bakıldığında, Tayland’ın komşularıyla ilişkileri sadece bölgesel değil; Hint-Pasifik güvenlik zincirinde kilit bir bağlantıdır.
Bu analiz, enerji güvenliği, tedarik zincirleri, ABD-Çin rekabeti ve Türkiye’nin küresel etkisi üzerinde odaklanarak Tayland-Myanmar-Kamboçya eksenindeki gelişmeleri çok boyutlu bir stratejik yaklaşımla değerlendirmektedir. Amaç, bölgesel krizlerin Malakka Boğazı’ndan Andaman Denizi’ne uzanan geniş bir coğrafyada nasıl zafiyetleri tetikleyebileceğini ve bu gelişmelerin Hint-Pasifik ile Orta Asya arasındaki dengeyi nasıl etkileyebileceğini ana hatlarıyla belirtmektir. Türkiye, yumuşak güç diplomasisi ve enerji mühendisliği vizyonuyla—özellikle TİKA aracılığıyla—bölgesel rolünü büyütme potansiyeline sahiptir.
I. ÇİN VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ İÇİN STRATEJİK SENARYO DEĞERLENDİRMELERİ
Devletlerin ekonomik sistemleri doğrusal değildir—zincirleme etkiler üreten dinamik sistemlerdir. Her devletin altı stratejik karta sahip olduğunu varsayalım: enerji talep yoğunluğu, enerji arz çeşitlendirmesi, lojistik rotaların açıklığı ve güvenliği, stratejik rezervlerin kapasitesi, rakiplerin dikkat dağılma seviyesi ve uluslararası fiyat istikrarı ile kota dışı pazarlar. Altısının da aynı anda “en optimal” koşullara ulaşması—her birinin bir “as” olduğunu varsayarsak—klasik olasılıkla 46.656’da 1’e denk gelir. Bu nadirlik, altısının da “en olumsuz” çıkması senaryosu için de geçerlidir. Bununla birlikte, jeopolitik terimlerle, bu tür ikramiye benzeri olaylar olasılıksız değildir.
Bir devletin bu ideal senaryoya ulaşması halinde, enerji diplomasisinde daha rahat nefes alacak, askeri harcamalarını azaltacak, diplomatik manevra kabiliyetini genişletecek, kesintisiz bir tedarik zincirini sürdürecek, inovasyon hızını artıracak ve ekonomik sürdürülebilirliğini geliştirecektir. Ancak tek bir değişkendeki aksaklık—örneğin, küresel enerji fiyatlarındaki oynaklık veya Tayland’daki bir grev nedeniyle liman trafiğindeki yavaşlama—tüm enerji denklemini temelden değiştirebilir.
Çin’in enerji güvenliği, “Malakka Dilemması” olarak adlandırılan yapısal bir kısıtlamaya tabidir. Kyaukpyu rotası, Orta Asya boru hatları ve Arktik LNG koridorları gibi çabalar bu bağımlılığı çeşitlendirmeye çalışsa da, bu rotaların aynı anda güvenli, ekonomik, açık olması ve istikrarlı rejimlerden geçmesini sağlamak, altı ası bir anda atmakla eşdeğerdir. Çin bu ideali gerçekleştirebilirse, enerji tedarik zincirlerinde esneklik, optimal lojistik maliyetler, askeri dikkatini Güney Çin Denizi’nden Tayvan’a odaklama kapasitesi ve düşük maliyetli endüstriyel kaynaklar aracılığıyla rekabet avantajı elde edecektir.
Tersine, Tayland’ın komşularıyla olan gerilimler, Tayland limanlarında tedarik gecikmelerine yol açarak ABD’nin Filipinler’deki askeri lojistiğini bozabilir. Çin’in Arktik üzerinden LNG ithalatını artırması ve Avrupa’nın Amerikan LNG’si yerine Katar LNG’sini tercih etmesi halinde, ABD önemli kayıplar yaşayabilir. Bu nedenle, büyük güçler en olası görünmeyen senaryoları bile simüle etmelidir. Gerçek istihbarat, olasılıkları hesaplamakta değil, görünüşte olası olmayanı—sistemsel temellerini, zaman çizelgelerini ve ikamelerini anlayarak—öngörmekte yatar.
II. BÖLGESEL GÜÇ DİNAMİKLERİ VE STRATEJİK FAY HATLARI
Myanmar’ın Bengal Körfezi boyunca uzanan konumu, onu Çin’in enerji güvenliği için kritik bir kanal haline getirmektedir. Yunnan’dan Kyaukpyu’ya uzanan boru hatları, Malakka Boğazı’na olan bağımlılığı azaltmak için geliştirilmiştir ve “Malakka Dilemması“nı aşmak için bir bypass olarak kabul edilmektedir. Bu boru hatlarının güvenliği sadece Çin için değil, Hint Okyanusu deniz rotaları üzerinde kontrol sağlamak isteyen tüm küresel aktörler için bir önceliktir.
Myanmar’ın iç çatışmaları bu altyapıları tehdit etmekte ve Çin’in enerji tedarikine yapısal bir risk oluşturmaktadır. Ancak bu durum, Hindistan, Tayland, Japonya ve Güney Kore gibi enerjiye bağımlı diğer devletlerin de bölgesel ve stratejik ilgisini artırmaktadır. ABD’nin Çin’in yatırımlarına karşı koyma stratejileri, altyapı korumasını, alternatif rotaların teşvikini ve deniz trafiği izlemeyi vurgulamaktadır.
Sınırlı açık deniz doğal gaz potansiyeline sahip Kamboçya, teknik ve finansal aksaklıklarla karşılaşmıştır. KrisEnergy tarafından 2020’de başlayan Apsara sahası projesi, düşük performans ve finansal kısıtlamalar nedeniyle 2021’de durdurulmuştur (Reuters, “KrisEnergy files for liquidation after failing to restructure,” 2021).
Çin’in Mekong Havzası’ndaki Kuşak ve Yol yatırımları, Kamboçya’yı Tayland ve Myanmar’a bağlayarak enerji, lojistik ve güvenlik açısından yüksek yoğunluklu bir jeostratejik üçgen oluşturmaktadır.
Tayland’ın artan enerji talebi, endüstriyel yoğunluğu ve transit konumu, onu Güneydoğu Asya’nın kilit enerji tüketicilerinden biri yapmaktadır. Rayong Limanı, Map Ta Phut Endüstriyel Bölgesi ve Laem Chabang gibi stratejik merkezler sadece ekonomik değil—aynı zamanda stratejik hedeflerdir. Myanmar’daki herhangi bir kriz, bu merkezlerdeki operasyonları bozabilir ve Tayland’ı hem pasif bir aktör hem de bölgesel istikrar için merkezi bir dengeleyici unsur olarak konumlandırabilir.
III. DENİZ ROTASI VE ENERJİ KORİDORLARININ GÜVENLİĞİ
Küresel enerji tedarikinin kritik damarlarından biri olan Malakka Boğazı, stratejik kırılganlığı ve Hürmüz Boğazı ile ilişkili küresel bağımlılığı bazı parametrelerde aynalar, hatta aşar. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan en işlek ticaret ve enerji koridoru olmaya devam etmektedir. Ancak dar, sığ ve sıkışık yapısı, alternatif rotalara olan ilgiyi artırmıştır. Bu bağlamda, güney Tayland’da önerilen Tay Kara Köprüsü ve Kra Kanalı gibi projeler, bölgenin lojistik ve enerji mimarisini yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.
Phuket gibi güney Tayland’daki adalar, derin deniz limanı kapasiteleri, Andaman Denizi’ne doğrudan erişimleri ve sismik olarak kararlı jeolojik yapıları ile sadece bölgesel değil, küresel olarak da kritiktir. Deniz İletişim Hatları (SLOCs) izleme, denizaltı fiber optik kablo koruması ve deniz gücü projeksiyonunda hayati bir rol oynamaktadırlar. USS Key West denizaltıları ve USS Emory S. Land ikmal gemileri gibi ABD donanma platformlarının Phuket’i sık sık uğrak limanı olarak kullanması, deniz gözetimi ve lojistik destek için stratejik faydasını vurgulamaktadır.
Bölgenin denizaltı kablo ağı sadece internet altyapısı için hayati olmakla kalmaz, aynı zamanda siber güvenlik, sinyal istihbaratı ve askeri iletişim için de önem taşır. Turistik görünümünün altında, Phuket ve çevresi, bu stratejik altyapılar nedeniyle yakın gelecekte yoğunlaşan jeopolitik rekabet için birer sıcak nokta haline gelebilir.
IV. MALAKKA BOĞAZI VE GUAM: KÜRESEL GÜVENLİK SÜTUNLARI
Malakka Boğazı ve Guam, Amerika Birleşik Devletleri’nin Hint-Pasifik’teki stratejisi ve güç projeksiyonunun ikiz sütunlarıdır. Malakka korunması gereken stratejik bir boğazı temsil ederken, Guam ABD’nin bu varlığını güvence altına almasını sağlayan lojistik ve askeri bir dayanak noktası işlevi görmektedir. Birlikte, ABD’nin bölgedeki güvenlik ve savunma politikasının omurgasını oluşturmaktadırlar.
Yılda yaklaşık 90.000 gemi geçişi ile Malakka, küresel ticaret ve enerji akışları için bir cankurtaran halatıdır. Guam ise, ABD’nin Pasifik’teki en gelişmiş ileri üssü olup, gerçek zamanlı güç projeksiyonunu mümkün kılmaktadır. Çin’in enerji ve ticaret rotalarının %80’inden fazlasının Malakka Boğazı’ndan geçmesi göz önüne alındığında, bu boğaz Pekin için stratejik bir zafiyet oluşturmakta ve alternatif rotalar belirleme çabalarını tetiklemektedir.
Bilindiği üzere, ABD tüm deniz alanlarında seyrüsefer özgürlüğünü savunmaktadır. Bu nedenle Malakka Boğazı, sadece bölgedeki ABD müttefiklerini desteklemek için bir geçit değil, aynı zamanda askeri varlığı sürdürmek için de stratejik bir koridor görevi görmektedir. Ancak Çin için, Malakka’daki herhangi bir aksaklık büyük bir ekonomik ve enerji şoku yaratacaktır—böylece daha geniş stratejik hesaplamalarda bir baskı noktası haline gelmektedir.
V. ÇİN’İN MYANMAR KARTI: MALAKKA’YA BİR ALTERNATİF
“Malakka Dilemması” olarak adlandırılan zafiyetleri azaltma girişiminde, Çin, Myanmar’ın batı kıyısındaki Kyaukpyu Limanı’nı ve ilişkili boru hatlarını öncelikli enerji ve lojistik koridorları olarak konumlandırmaktadır. Benzer şekilde, Kamboçya’daki liman yatırımları, Çin’in deniz gücü projeksiyonu, ticaret rotası çeşitlendirmesi ve bölgesel nüfuz hedeflerinde merkezi bir rol oynamaktadır.
Çin’in Myanmar ve Kamboçya ile olan ilişkisi sadece enerji güvenliği ile ilgili değildir; aynı zamanda deniz manevra kabiliyetini de artırmaktadır. Myanmar’da inşa edilen Kyaukpyu-Kunming boru hatları, yıllık yaklaşık 22 milyon ton ham petrol ve 12 milyar metreküp doğal gaz taşıyabilmektedir. Bu, Ortadoğu ve Afrika’dan Çin’in Yunnan Eyaleti’ne doğrudan hidrokarbon transferine olanak tanıyarak hassas Malakka Boğazı’nı bypass etmektedir.
Çin-Myanmar Ekonomik Koridoru’nun (CMEC) bir parçası olan bu altyapı, Çin’in Hint Okyanusu’na erişimini sağlayan, ticaret ve enerji akışlarını çeşitlendiren ve böylece küresel ekonomik erişimini güçlendiren az sayıdaki kara rotalarından birini temsil etmektedir.
Kamboçya’da, açık deniz doğal gaz potansiyeli sınırlı olsa da, Çin’in liman altyapısına yaptığı yatırımlar hızla genişlemektedir. Ream Deniz Üssü’nün modernizasyonu, Çin donanmasının Güney Çin Denizi ve Hint Okyanusu’ndaki operasyonel menzilini genişletebilir. Uydu görüntüleri ve savunma analizleri, tesisin Çin ordusuna giderek daha fazla erişilebilir olduğunu göstermektedir. Hem Myanmar hem de Kamboçya, bu nedenle Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) altyapı diplomasisinde kilit düğüm noktalarıdır. Bu strateji sadece ekonomik hedefleri değil, aynı zamanda deniz kontrolü ve caydırıcılık amaçlarını da kapsamaktadır.
Buna karşılık, ABD ve müttefikleri bu gelişmeleri yakından izlemekte, Çin’in genişleyen ayak izine karşı koymak için askeri üs stratejilerini, deniz gözetimini ve bölgesel ittifaklarını yeniden ayarlamaktadır.
VI. ÇİN’İN A2/AD STRATEJİSİ: ERİŞİMİ ENGELLEME/ALANI KISITLAMA
Çin’in Erişimi Engelleme/Alanı Kısıtlama (A2/AD) stratejisi, ABD ve müttefik kuvvetlerinin Doğu Asya sularında serbestçe faaliyet göstermesini kısıtlamayı amaçlamaktadır. Genel hedef, Guam ve diğer ABD ileri üslerinin sağladığı operasyonel avantajları nötralize etmektir. Bu doktrin, özellikle Çin’in “yakın denizleri”—Doğu Çin Denizi, Güney Çin Denizi ve Tayvan Boğazı—için geçerlidir ve potansiyel çatışma senaryolarında yabancı müdahaleyi zorlaştırmayı hedeflemektedir.
Strateji, hem Birinci Ada Zinciri’ni (Japonya, Tayvan, Filipinler ve Borneo) hem de Guam’ı içeren İkinci Ada Zinciri’ni hedef almaktadır. Çin’in Myanmar ve Kamboçya’daki artan askeri ve ekonomik varlığı, Hint Okyanusu’na daha kolay erişim sağlamakta ve böylece ABD’nin Malakka Boğazı üzerindeki etkisini zayıflatmaktadır.
Karşı önlem olarak, ABD, Guam’ın ötesinde müttefik limanları ve alternatif lojistik rotaları arayarak dağıtık bir varlık stratejisi benimsemiştir. Bu merkezileşmemiş duruş, Çin’in A2/AD sorununa son derece akıllıca bir uyarlamayı temsil etmektedir. Pekin, ABD’nin Guam ve diğer ileri karakollardan güç projeksiyonunu kısıtlamayı başarırsa, Amerika’nın bölgesel etkisi ciddi şekilde azalacaktır.
Buna göre, Tayland-Myanmar-Kamboçya krizi gibi bölgesel sıcak noktalar sadece münferit gerilimler olarak değil, Çin’in A2/AD zorunlulukları da dahil olmak üzere daha derin stratejik çekişmelerin vekil tezahürleri olarak yorumlanmalıdır.
VII. MİNERAL POLİTİKALARI, NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ VE TÜRK FAKTÖRÜ
Myanmar’ın kuzey bölgeleri, pil teknolojisi, çip üretimi, elektrikli araçlar ve güneş panelleri gibi stratejik endüstriler için vazgeçilmez malzemeler olan küresel nadir toprak elementi üretiminin yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır. Bu kaynaklar sadece ekonomik olarak değerli olmakla kalmayıp, önemli jeopolitik öneme de sahiptir. Çin’in teknolojik tedarik zincirleri için bu minerallere bağımlılığı göz önüne alındığında, Myanmar’daki herhangi bir iç karışıklık veya dış müdahale, küresel üretim ve dağıtım sistemleri için ciddi sonuçlar doğurabilir.
Tayland ise, yüksek değerli altın, tungsten ve lityum yatakları sayesinde Asya-Pasifik madencilik rekabetinde giderek daha önemli bir rol oynamaktadır. Andaman kıyı şeridindeki potansiyel denizaltı mineral sahaları, yakın gelecekte yeni jeo-ekonomik sınırlar açabilir. Kamboçya’da, Çin’in fosfat ve mineral rezervlerine yaptığı yatırımlar, stratejik enerji dışı hammaddelerin de daha geniş jeopolitik çekişmenin bir parçası olduğunu göstermektedir.
VIII. ABD’NİN RIMLAND DOKTRİNİ, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE GÖÇ
Amerika Birleşik Devletleri, Güneydoğu Asya’yı Çin’i çevreleme çabasında kilit bir “kıyı kuşağı” bölgesi olarak görmektedir. Tayland’daki askeri tesislerin stratejik olarak geliştirilmesi—U-Tapao Kraliyet Tay Donanması Havaalanı’nın iyileştirilmesi için önerilen 200 milyon dolarlık yatırım gibi—bu çevreleme stratejisini yansıtmaktadır. Eş zamanlı olarak, Washington’ın diplomatik girişimleri, Myanmar ve Kamboçya’daki istikrarsızlığı Tayland aracılığıyla araç setini genişletmek için kullanmaktadır.
Eş zamanlı olarak, iklim değişikliği bölgesel kaynak kıtlığını artırmakta ve su ile gıda güvenliğini tehlikeye atarak Myanmar ve Kamboçya’dan Tayland’a artan göçü (1 ila 2 milyon kişi arasında tahmin edilmektedir) körüklemektedir. Mekong Nehri boyunca barajların inşası—özellikle Çin kontrolündeki 11 büyük baraj—aşağı akıştaki ülkelerin su güvenliği üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olmakta, bölgesel hidro-politik gerilimleri artırmaktadır. Phuket çevresindeki adalar, iklim değişikliğinin etkilerine karşı giderek daha savunmasız hale gelmektedir.
Canlı bir turizm endüstrisi görüntüsünün ardında, Myanmar ve Kamboçya’dan gelen düzensiz göçün şekillendirdiği demografik bir gerçeklik yatmaktadır. Saha gözlemleri, önemli sayıda kayıtsız bireyin yerel kolluk kuvvetlerinden kaçarak kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde bulunduğunu göstermektedir. Bu düzensiz nüfus akışı, Tayland için kaynak zorluğu, konut krizleri, insan hakları ihlalleri ve organize suç ağlarının genişlemesi dahil olmak üzere ulusal istikrarı baltalayabilecek yeni nesil güvenlik tehditleri oluşturmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri için Tayland’ın Kamboçya ve Myanmar ile olan gerilimleri sadece insani veya demokratik kaygılar değil, Çin’i kuşatma gibi daha geniş bir stratejik amaca hizmet etmektedir. Bu uyum, Guam’ın stratejik etki alanının Mekong havzasına kadar batıya uzandığını vurgulayarak krizin küresel boyutlarını yeniden teyit etmektedir. Coğrafi konumları—özellikle Andaman Denizi’ndekiler—nedeniyle Tayland’ın adaları, ABD’nin kıyı kuşağı stratejisi içinde istihbarat toplama ve deniz güvenliği operasyonları için ileri karakollar olarak işlev görebilir.
SONUÇ: HİNT-PASİFİK’İN TEKTONİK KAYMALARI VE TÜRKİYE’NİN ROLÜ
Henry Kissinger’ın “hemen görünmeyeni fark et” prensibini yankılayan bir şekilde, Tayland çevresindeki her gelişme küresel satranç tahtasında yeni hamleleri tetiklemektedir. Güneydoğu Asya’daki tektonik kaymalar, Türkiye’ye hem genişlemiş bir etki alanı hem de küresel zorluklara mühendislik çözümleri sunmak için eşsiz bir fırsat sunmaktadır.
Tayland-Myanmar-Kamboçya ekseni boyunca devam eden gelişmeler, sadece bölgesel değil, enerji güvenliği, tedarik zinciri sürekliliği ve stratejik kaynakların kontrolü için küresel sonuçlar doğurmaktadır. ABD-Çin rekabeti, bölgedeki her aktörü stratejik konumlarını yeniden tanımlamaya zorlamakta, Türkiye gibi çok yönlü diplomatik oyuncular için yeni bir manevra alanı yaratmaktadır.
Phuket’ten kaynaklanan bir huzursuzluk sinyali, Guam’daki radar sistemlerini aktive edebilir; Myanmar’daki iç çatışma, Tayland’daki petrokimya üretimini bozabilir; ve Malakka Boğazı’nın herhangi bir şekilde daralması, Avrupa’daki enerji fiyatlarını yükselterek domino etkisi yaratabilir.
Bu tür risklerin ortasında, Türkiye, Dışişleri Bakanı ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski başkanı Hakan Fidan’ın vizyoner liderliği altında, TİKA’nın etkili yumuşak güç erişimiyle desteklenen, tarafsız ancak stratejik bir aktör olarak ortaya çıkmaktadır. İnsani diplomasi, kalkınma iş birliği ve çok taraflı platformlardaki (BM, ASEAN, G20) aktif katılımıyla Ankara, Güney Asya çatışmalarında muteber bir arabulucu olarak konumlanmaktadır. Enerji mühendisliği ve madencilik alanındaki uzmanlığını kullanarak Türkiye, bölgesel kaynak yönetimine katkıda bulunabilirken, istihbarat ve güvenlik kabiliyetleri yasa dışı faaliyetleri engellemeye yardımcı olabilir.
Bu bütünleşik yaklaşım, Türkiye’nin sadece bölgesel rolünü yükseltmekle kalmayıp, Doğu ile Batı arasında stratejik bir dengeleyici olarak küresel jeopolitik sahnedeki konumunu da güçlendirmektedir.